"İnsanın fikri neyse zikri de oymuş derler dostlar; benimkiler sanal alemde gezintiye çıktılar... Çaldıkları her kapı açılır mı bilinmez, eğer sizin kapınızı çalarlarsa korkmayın, size zarar vermezler..."

Ben neyim...

Başkalarının benim ne olmam gerektiğini söylemelerine gerek yok. Ben ne olmak istiyorum, önemli olan bu! Kimse de sormadı zaten, kendim bile kırk yaşından sonra anladım. Meğer insan beyninin olgunluk yaşı kırkmış, sevindim, geç kalmamışım...



Sanatsal düşünme...

Sanatsal düşünme insanın doğasında var ancak kültürle birlikte şekillenir. Kültürü geliştirmenin yolu da "sanat eğitimi"dir. Birçok insan vardır ki ilgi ve yeteneklerinin fark edilmemesi ya da üzerinde durulmaması nedeniyle gerçek anlamda kendilerini tanıma şansı elde edememişlerdir. Farkına varsalar bile, motive edilmedikleri için yeteneklerini keşfedememişlerdir. Bütün bunları dikkate alarak düzenlenmiş bir eğitim programıyla, yaratıcılığı geliştirmek, gözlem gücünü artırmak, güzeli ve iyiyi kavramak mümkündür.

Çocuk ve resim...

Yapılan resimler, zekâ, kişilik ve yakın çevre özelliklerini yansıtır. Bu da bir ifade aracı olması açısından çok işe yarar. Kâğıt üzerinde yapılan resimler; çizgi ve figürler kazandığımız günlük deneyimleri, düşünce ve görüşlerimizi anlatır.

İnsanın küçük yaşlarındaki iç dünya ve büyüme süreci hakkında ipuçları verir. Dolayısıyla bu süreç şekillenirken nelerden ve nasıl etkilendiği çok önemlidir.

Resim, kolay bir anlatım aracıdır. Kendimizi “resim”le ifade etmek, sözle ifade etmekten daha kolaydır.

Resim yapmaktan hiç çekinmemeliyiz. Kâğıt ve kalem bizim için arkadaş olmalı. Dünyayı istediğimiz şekilde şekillendirmek bizim elimizde...

Cesaret...

Gerçekleşmesi zor ya da imkânsız olduğunu düşündüğü bir işe girişirken kişinin kendinde hissettiği güven duygusudur. Kendine güvenmek, kendimiz hakkında bizim ve çevremizdeki insanların yargılarına bağlıdır. Yargı ise, kendi kendimize ve çevremizdeki insanların karşılaştırma yaparak değerlendirmesi sonucunda, durumumuz hakkında eleştirici bir sonuca varılması demektir. İnsan kendi yeteneklerini iyi tanıyorsa, başarılı olacağına inanır. Koyduğu hedefe daha çabuk ulaşır. İnsan öğrenebilme becerisine sahiptir. Cesaret bu beceriyi kullanabilme dürtüsüdür. Cesaret ile öğrenebilme arasında doğal bir ilişki vardır. Sürekli yeni bir şey öğrenme isteği olan insan, kendisi hakkında da bilgi sahibi olur. Bu bilgiyi doğru kullanmak başarının anahtarıdır. Sahip olduğumuz bu anahtarla doğru kapıları açarsak, hayat bize her zaman gülümser...

Keşfedilmiş yetenek...

Anne ve babadan alınacak destek, eğitim sürecini çok etkiliyor. Verilen inanç duygusu, başarı basamaklarının daha kolay çıkılmasını sağlıyor. Çocuğun duygu ve düşüncelerini paylaşmak, hayallerini dinlemek desteğin en mükemmelidir. Kendisiyle alay edileceğini düşünmeden, evrenin en harika keşfini yapmış gibi hissetmesi, önemsenmesi, onun geleceğini şekillendirmesinde en büyük katkıyı sağlayacaktır. Keşfedilmiş yetenekten daha değerli bir şey yoktur...

Dahi olmak...

"Ne üstün zekâ, ne hayal gücü, ne de ikisi beraber, bir dahi yaratmaya yeter. Sevgi, sevgi, sevgi; işte bu dâhinin ta kendisidir." Mozart

Sanat eğitimi, özgüven eksikliği duyan, sıkılgan, içe dönük insan için faydalı bir eğitim olduğuna göre ister yetişkin olsun, ister çocuk, eğitimin sonucunda bir sanatçı olamasalar bile kendine güvenen, soru sorabilen, disiplinli ve sağlıklı bireyler olarak toplum içinde yerlerini alırlar. Bunun için ilk önce gerekli olan şey kendimizi sevmek. Kendimizi sevelim, ruhumuzdaki zenginliği, derinliği ve inceliği ortaya çıkarmak hiç de zor değil; inanın bana.

Ne dersiniz, sloganımız şöyle olsun mu; İçinde hayranlık uyandıracak bir insan gizli…


Düşler gerçekleşir, en karanlıkları bile!

Hiç kimse veya hiçbir şey beni bağımlı olmaya zorlayamaz. Bunu ancak ben yapabilirim. İstemeden olsa bile bu kişisel bir seçimdir. Benim seçimim. Bağımlılığım korkularımdan kaynaklanıyorsa, darmadağınık bir benlikle yaşıyorum demektir.

Özgürlüğümü bir avuç uydurma gerçekliğe teslim ettim. Öz benliğimi ele geçirmek ancak tutumumu değiştirince mümkün oldu. Gerçek yoksulluğun kişinin sınırlarını belirleyememesi olduğunu öğrendiğimde, sevmeden ve istemeden yaptığım her şeyden nefret ettim, kendimden nefret ettim.

En büyük devrim insanın kendi kendine gerçekleştirdiği devrimdir. İnsanın kendine karşı ayaklanması ve sınırlarını belirlemesi, diğer insanlara rağmen kendi yaşamını yaratmasıdır. Yüzündeki ıstırap çizgilerini silmesi ve gülen bir yüze sahip olmasıdır. Gülen bir yüz düşünüz olsun. Unutmayalım, düşler gerçekleşir, en karanlıkları bile...

Gerçeği bilmenin huzuru...

İnsan kulağının duyduğu ses aslında bir titreşimdir ve belirli bir amaca varmak için ardı ardına yapılan, ileriye doğru akan hareketler bütünüdür. Bu hareket enerji olarak dışa yansır, önce harflere, sonra söze dönüşür. Sözler olumlu ya da olumsuz anlam kazanır. Bu anlamın oluştuğu ve depolandığı yer zihnimizdir. Zihnimiz anlamın niteliği doğrultusunda düşüncelerimizi, düşüncelerimiz de hayatımızı şekillendirir. İnsan bu titreşimi hissedebilir, kendini oluş ve akışa bırakarak bu enerjiyi hissettiğinde hayatın sesini -ki ona iç ses de diyoruz- duymaya başlar. O ses ona her şeyi anlatır ve insan gerçeği bilmenin huzuruyla dolup taşar ve şöyle der: Ben bütünün bir parçasıyım...

Hayatın Değerleri'ni hatırlamak!

İnsanın vicdanıdır herkesten önce yargılayan, davranışlarını sorgulayan, hesaba çeken, içindeki o ses acımasızca zorlar seni, doğru yola girmen için zorlar. Hayatın içinden gelen çağrıdır o, düzenin dışına çıktığını söyler sana, her şeyin üstünde, en nitelikli olan "Hayatın Değerleri"ni hatırlatır. Onun sesini duymaktan vazgeçme, seni engelleyen her şeyi, herkesi uzaklaştır kendinden hatta çaresizsen, güçsüzsen yardım iste. Onun sesi güçlendikçe, yükseldikçe içinde sen daha rahat uyuyacaksın...